Patanjali'nin Yoga Sutraları'nda sözünü ettiği hayat düzenleyici öğretilerden olan Asthanga'nın, yani yoga sürecinin sınırları ya da kolları olan ilk 3 öğretiden bahsediceğim; Yama, Niyama, ve Asana, ve bunların sunduğu 10 İlke:
1. Yama: (her durumla ilgili evrensel ifadeler)
Ahimsa- Duyarlılık, Şiddetsizlik, şefkat, sevgi (yoganın esası ve temeli)
Satya- Dürüstlük
Asteya- Açıklık
Brahmaçarya- İçtenlik, Samimiyet
Aparigraha- Çömertlik
2. Niyama:
Saucha- Sahicilik, Saf
Samtosha- Güven, Memnuniyet
Tapas- Tutku
Svadhyaya- Farkındalık, kendini bilmek
İshvarapranidhana- eylemin doğasına yakınlık, kendiliğindenlik.
3. Asana – bedenle ilişkili bir oluş şeklidir, teknik değil.
Yama ve Niyamanın sunduğu 10 ilke veya net görebilmek için olan lensler ve Asana arasındakı bağ nedir ve nasıl kuruluyor?
Bunlar sırayla Patanjali’nin yoga sutralarındaki ilk 3 öğreti. Bu nedenle geri kalan 5 öğretiye devam etmek için veya onları anlayabilmek için bir yol gösteriyor. Yani Yama Niyama ve Asana’nın ortak özelliklerinden biri üçünün de yol gösteriyor olması, veya bakış acısı ya da net görebilmemiz için lens sunuyor olması. İnsanların, yaşam veya bilincin (evrenin) doğasını net bir biçimde görebilmeleri için Yama ve Niyama ile 5’er tane lens sunulurken, Asana’da beden bir lens olarak sunuluyor. Başka deyişle, söz edilen 10 nitelik ve beden bir araç olarak kullanılıyor, doğal olana daha yakın olalım, daha derinden ve net olarak görebilelim diye.
Yama Niyama ve Asana arasındaki bağ da bence Yama ve Niyama’nın sunduğu 10 ilkenin Asana, yani fiziksel haraket hali sırasındaki durgunluk ile birlikte kullanılması. Örneğin, bir fiziksel yoga pozu olan Uttita Trikonasana (Üçgen pozu) sırasında fiziksel bedenimizle ve kendimizle dürüst, içten, cömert, güven, farkındalık içinde, vs. olmamız. Belkide tüm 10 ilkenin kullanılabildiği anda Asana’daki gerginliğin olmadığı, ikiliğin ötesindeki durgunluk oluşuyor. Yani yama ve niyama yoga uygulaması için bir temel oluşturuyor. Ve bir bakıma yama ve niyama, olanı geniş açıyla net görebilmemiz için 10 tane lens sunduğu gibi asana da bedeni lens gibi sununca, olana daha derinden, daha yakınlaşmak ve net görmek mümkün olabiliyor. Bu hem bir fiziksel yoga pozu sırasında hemde yaşamımız için de geçerlidir. Bunların (yama, niyama ve asana) sayesinde yaşamda daha da derinleşmek, daha da yakınlaşmak ve evreni daha da geniş bir açıyla net görebilmek mümkün.
Bir de Bhagavad Gita diye bir metin vardır Hint Kültüründe. Bu sanskrit dilinde yazılmış kutsal bir metindir ve dil nedeniyle yorumlaması çok zor olduğundan tarih boyunca çok çeşitli şekillerde yorumlanmışdır. İnsanlığın başlangıcından da önceye dayanan bir Bilinç, ya da Bütünlük, ya da benim yorumumla Doğal, Basit Yaşam kılavuzu gibi. Var olmanın farkındalığı. Hiç bir amaçı hedeflemeden, kuralsız, ızdırapsız Doğal Yaşam. Ödevimiz Bhagavad Gita'dan bizi en etkileyen bölümü seçmekti. Bizdeki yorum aydın Ramesh S. Balsekar tarafından yapılmış. Öncellikle şunu söylemeliyim ki en etkileyici, en sevdiğim bölümü seçmesi çok zordu. Bize verilen bölümleri eğitimin sonunda ikinci defa okurken hepsi anlamlı ve rahatlatıcı geliverdi, halbuki bize verildiği eğitim başları zamanında çoğu çok anlamsız ve dini gelmişti. Şimdi Bhagavad Gita’da yazılanların bir din amaçlı olmadığını anlayabiliyorum ve din neymiş sanırım onu ilk defa anlayabiliyorum. Biri herşeyi olduğu gibi kabul et ki ızdırabın azalsın derken diğeri din olan kural koyarak kısıtlıyor olanları ve başka gereksiz ızdırap çıkarıyor. Bendeki Ramesh’in yorumunda Tanrı kelimesini ilk gördüğümde otomatik olarak bu dinden bahsediyor diye düşünüyordum ama sonra yoga eğitimimde derinleşince ve bu metine geri dönünce fark ettim ki bu bir yorum ve başka yorumlar da olabiliyor, Tanrı yerine Enerji, Bütünlük, Bilinç, Evren denilebiliniyor. Bu beni rahatlattı; çünkü Evrensel Enerjinin varlığını hissedebiliyorum, ona inanıyorum ve güveniyorum. Bunları Tanrı olarak yorumlayanlar için de din gibi olduğunu sanmıyorum çünkü bu yorumda günah veya sevap yok, kural yok, yani sonunda gerçekleştiremezsen suçluluk duygusu içinde olucağın kurallar yok. Sadece olanı olduğu gibi kabul etmek var, Farkındalık var. Fakat, Bhagavad Gita’da yazılanların tıpkı dinmiş gibi farklı yorumları olduğunu biliyorum. Daha önce Hare Krishna gurubunun bana verdiği Bhagavad Gita’yı okurken sonlarına doğru baya sıkılmış ve rahatsız olmaya başlamıştım. Şimdi Ramesh’in yorumunu okurkende gerçi ilk defa biraz rahatsız oldum ama o sanırım Tanrı kelimesiydi beni en çok rahatsız eden, ki bu da bendeki yorumda bile farklı yorumlanabiliyordu. Yinede ne kadar çok Bhagavad Gita’yı okumak artık rahatlatıcı ve güzel gelsede, o huzur içinde olma hissini sürdürmekte hala zorlanıyorum. Yani hatırlamak için sürekli olarak bu yazılara geri gelmek ve yogaya devam etmek geriyor sanıyorum.
En etkileyici bölüm: Bölüm IV-18
Eylemin içinde eylemde bulunmamayı (inaction), eylemsizliğin (non-action) içinde eylemi gören kişi bilge kişidir. Eylemin içinde olduğunda dahi ağırbaşlılığını koruyabilir.
Biraz anlaması zor gelmişti ve Ramesh’in yorumu da çok daha fazla açıklayıcı gelmedi. Fakat benim için bunun anlamı şöyle: Bhagavad Gita’da bir sürü kez belirtilen bu konu; eylemde bulunmamak değil eylemsizlik içinde olmak önemli olan diyor. Bu bölüm ise bana göre sanki bu konuyu en iyi özetleyen bölüm. Yani ne yaparsan yap veya ne yapıyor olursan ol ama sonunda fark edebilirsin ki, bu senin elinden geliyormuş veya gelmiyormuş gibi görünsede, gerçekte senin kontrolünde değil hiç bir hareketin, eylemin, veya hiç bir şey. Çünkü bir eylemin veya eylemsizliğin çok fazla faktörü var, genetik, yakın ortamdaki ve evrendeki diğer enerjiler, vs. Bunu eylemi gerçekleştirirken bile fark edebiliyorsan o zaman eylemsizliği veya tam huzuru hissedebiliyorsun muhtemelen. Ve eğer bende olduğu gibi bu farkındalık sürekli olarak gidip geliyorsa bile, eylemi gerçekleştirirken hafif bir sakinlik, dinginlik veya ağırbaşlılık içinde olabilmek mümkün. Ve bu bölümün beni çok etkilemesinin nedenlerinden biri de bunu hissedebiliyor olmam. Küçük küçük anlarda eylem içinde eylemsizliği ve eylemsizlik içinde eylemi fark edebiliyorum, ama bunlar saniyelik anlarda gerçekleşiyor. Yinede o bir kaç saniye içersinde kendimi çok huzurlu ve dingin hissediyorum. Bhagavad Gita’da bunu gören veya fark eden kişinin bilge olduğu yazılı. Benim açımdan bilge kişi dediği, yaşamda ne oluyor olursa olsun, sürekli olarak huzur ve dinginlik içinde olabilen kişi demek. Ve sonunda da yorumda deniliyor ki dinginlikten de eylemsizlik olan eylem doğar. Yani eylemsizlikte bizim kontrolümüz dışında olan bir eylem aslında, çünkü insanoğlu hareketsiz kalamaz zaten.
Yorumda bulunan Taoist aydının yorumu da çok hoşuma gidiyor.
"O, cennetin ve dünyanın bir aynasıdır, her şeyin yansımasıdır. Boşluk, dinginlik, huzur, sadelik, sessizlik, eylemsizlik (non-action) - cennetin ve dünyanın düzeyi budur. Bu, mükemmel Tao'dur. Bilge kişi burada dinleneceği yeri bulur. Dinlenerek bomboş kalır."
Burda benim yorumum huzurun veya huzur ve dinginlik veren enerjinin (boşluk, dinginlik, sadelik, sessizlik, eylemsizlik) dünyanın bir aynası ve herşeyin bir yansıması olduğu söyleniliyor. Bilge veya huzur içindeki kişi burada dinleneceği yeri bulabiliyor ve rahatlatıcı bir boşluk hissedebiliyor.
Bunun sonucunda çok hoş hisler içindeyim. Aynen, boşluk, dinginlik, sadelik, sessizlik, eylemsizlik, ve huzur hissediyorum. O yüzden bu çok etkileyici bir bölüm.
Ve o yüzden yoga eğitimim beni duygusal ve fiziksel olarak çok etkiledi, ruhsal acıdan dönüşümlere, ve psikolojik acısından ilerlememde yol verdi. Seviyorum Yoga'yı ve yaşamı olduğu gibi (iyisiyle ve kötüsüyle) kabul etmeyi...
Not: Fotoğraftaki yoga pozunda ben ve bir arkadaş, Kaz dağlarındaki eğitim sonu inzivamızda...
No comments:
Post a Comment